13 Temmuz 2009 Pazartesi

'özgürlüğümü satın almayacağım'

Bugün Yıldırım Türker'in eski yazılarını karıştırıyordum:

26 Haziran, ‘Uluslararası İşkence Mağdurlarıyla Dayanışma Günü’ idi. Sanatçılar, tutuklu bulunan, kimileri onlarca yıl ceza almış olan çocukların işkence ifadelerini okudu.
‘Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Projesi’ 11 yıllık raporu da yayımlandı. Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Bürosu adına Av. Eren Keskin, Av. Fatma Karakaş ve Leman Yurtsever imzalarıyla yayımlanan bildiriyi birlikte okuyalım istiyorum. Bildirinin başlığı ‘Cinsel İşkence Devam Ediyor’:

“Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Bürosu 12 yıldan bu yana adli ya da siyasi bir nedenle devlet güçleri tarafından gözaltına alınan, ev ya da köy baskınlarına maruz kalan veya sokak gösterilerinde şiddette maruz kalan kadınlara, travesti ve transseksüellere ücretsiz hukuki yardım vermekte ve onları fiziksel ya da psikolojik mağduriyetleri nedeniyle tedaviye yönlendirmektedir.
Büro, her yıl olduğu gibi bu yıl da ‘26 Haziran, Birleşmiş Milletler İşkence Görenlerle Dayanışma Günü’ nedeniyle 12 yıllık çalışmanın sonucu olan sayısal verileri açıklamaktadır....

....“Artık elektrik vermek, falaka, filistin askısı gibi vücutta iz bırakan ağır işkence yöntemleri kullanılmıyor. Bunların yerine psikolojik işkence, ruhsal etki yapan yöntemler tercih ediliyor.
Örneğin kişiler kaçırılıp bir yere götürülüp sonra orada salınıveriyor. Karakollarda gözaltı süreci başlatılmadan, defterlere kayıt düşülmeden, arabada, meydanda, sokakta, kaba dayaktan başlayan, hakaretin, tehdidin kullanıldığı vakalar var. Kişi özgürlüğünden alıkonulmuş statüsünde olduğu için bunu işkence kabul ederiz. Ama bunun kaydı olmuyor. Şikâyet olduğunda, olay dışarıda gerçekleşmiş oluyor ve karakol üzerinden işlem yapmak zorlaşıyor.
Bir başka durum da toplu gösterilerde, yürüyüşlerde,
mitinglerde polisin aşırı kuvvet kullanmasıyla gerçekleşiyor.
Örneğin polis beş-10 kişilik bir
grubu çember altına almış ve
şiddete maruz bırakıyorsa, bu da işkencedir. Çünkü yine özgürlüğünden alıkonulma statüsüne girer...
devamı


Yazıda sözü geçen Av. Eren Keskin'in hikayesi ise en az yukarıdaki yazı kadar kasvet verici.Meslektaşı olarak onun hikayesini bu kadar geç öğrendiğim için hayıflandım doğrusu.Yıldırım Türker de defalarca konu etmiş köşesine Eren hanımı..Varoluşuna mutlu olduğum insanlardan biri oldu..Bir çeşit hayranlık içinde yapmaya çalıştıklarını okudum.Sonra dedim ki; kendisine öz saygısı olan birinin elinden de başka şekilde varolmak gelmez ki. Hayıflandım ki ne hayıflandım.

'Öncelikle vatanımız sağ olsun avukat hanım hangi bayrağa selam verdiğiniz belli değil, siz gene Türk bayrağına selam verin, hepimiz türküz (AMİN). Senide uyarıda bulunuyorum duruşmalara girmeyeceksin, davayı koşturmayacaksın, kime destek vereceğini bileceksin, hangi davayı dediğimi biliyorsun, dışarıdaki abimizin üstüne fazla gitmeyeceksin, böyle konular seni aşar vede avukatlığın biter ALLAHA EMANET OL.'

Bu kelimesi değiştirilmeden bir bölümü aktarılan tehdit mektubu, birkaç ay önce Ümraniye E Tipi Kapalı Cezaevi'nden İHD İstanbul Şubesi'nin eski başkanı, avukat, insan hakları eylemcisi Eren Keskin'e gönderildi. Mektubun yazarı, tutuklu 'Zeki Özhan'dı. Mektubun üstünde,' Görüldü. Mektup Okuma Komisyonu. Ümraniye' damgası vardı... devamı

0 yorum: