20 Şubat 2009 Cuma

hayat hep mücadele

babamın karşına oturmuş hiç değişmeşeyen söylemlerinden birini dinliyorum.beni hayat karşısında çok gayretsiz bulduğundan geliştirdiği söylemlerden birini: "55 yaşındayım ve hala bütün gün çalışıp didiniyorum.laftan anlayamayan bir ton cahil it uğursuz adama laf anlatıyorum.nöbetçi olduğum gecelere sakinleştiriclerle ancak dayanıyorum.ama hayat böyle.hep mücadele.lay lay lom değil"

gerçekten merak ediyorum. hayatın sadece mücadele olduğunu ve bu kadar acımasız olduğunu düşünürken nasıl bundan dünyanın en normal şeyiymiş gibi bahsettiğini..dayanamayıp soruyorum."ama güzel zamanlar da var" diyor.."haftasonları var.deniz kıyısına gidiyoruz.bir yerlerde yemek yiyoruz sonra annenle siz varsınız" ve bu kadar.bu saydıklarına bir beşincisini ekleyemiyor..koca bir hayatı haftasonunda televizyon izlemek ve belki bir kaç saat yüzmek nasıl telafi ediyor diye düşünüyorum..hayır ulvi yada naif bir insan değil babam.insanlardaki hataları fark etmekte ondan iyisi yoktur..o seni izlerken tepsiyi alıp mutfağa bile götüremezsin.korkarsın çünkü.belki tepsiyi biraz eğik tuttuğum için, belki de kapıdan geçerken kıyısını birazcık kapıya çarptığım için arkamdan gelen "yavaş! dökeceksin!" kükremesindeki gerginliğin tüm vücudumu yıldırım gibi çarpıp geçmesi hissini iyi bilirim.

iyi biridir aslında gerçekten iyi..belki de merhametli demeliyim...insanların tümü aynı fırsatlarla doğmadığı için kalbinin çok kırık olduğunu bilirim. insanlara karşı o kadar acımayla doludur ki bu his hemen bir yerlere gömülmelidir..bununla yaşamanın onun için ne kadar zor olduğunu biliyorum.ama o bu zorluğa bir yenisini ekleyemeyecek kadar kaçak oynamayı seçti..merhamet ve hoşgörü..ikincisine de sahip olsaydı sanırım hayatı bu haliyle bu kadar kolay kabullenemezdi..nasılsa hayat vahşi, içinde hoşgörü yok. bu yüzden kendini her an mücadele içinde hissetmekte de bir sorun yok.

belki de haklı olabilir.geldiğimiz yerde bir zamanlar "hayatta kalmak için" mücadele etmeliydik..doğal seleksiyon kursundan diplomayla ayrılan türlerden biriyiz..ama o zaman düşünmek gibi bir lanetimiz yoktu.iç güdüler herşeyi bizim için hallediyordu.ve hiçbir şey şimdi göründüğü kadar karmaşık değildi.sonra büyük bir talihsizlik sonucu baş parmağımızı da iyi kullanmaya başladık..ve sonra hazır bu kadar hünerli ellerimiz varken bir kaç alet yapalım dedik..sonra o aletleri yaparken çok düşünmüş olmalıyız ki beyin denen o muazzam makine biraz fazla gelişti..sonra tüm dünyayı ele geçirdi..dıdışdışdıdış.. evet sırasının tam olarak böyle olduğundan emin değilim..ama aşşağı yukarı böyle bir şey olsa gerek..talihsiz serüvenler dizisi..
aslında bilimsel bir açıklama istemiyorum.sadece insanın en baştan evrimleşip düşünmek gibi bir hastalığa sahip olmasına ve nedense bazı insanların bu hastalıktan daha fazla muzdarip olmasına isyan ediyorum.(isyanım sana değil kendime) iman sahibi olmak bu noktada işleri kolaylaştırırdı biliyorum ama malesef o kadarcık bile şanslı değilim. oysa alemdeki en kral varlığın insanoğlu olduğunu düşünmek egomu baya okşardı..
sanırım elimizdeki bu ve bununla ne yapacağımıza bakmak lazım..ama babamın hayata bakış açısı bir kaplan tarafından oldukça tatmin edici bulunurdu:"vay be bunu niye düşünemedim.ben de karnım acıkınca neden ceylan peşinde koşuyorum, üstüme bir fil gelince neden tırsıp kaçıyorum acaba diye hayıflanıp duruyordum.tabi ya hayat hep mücadele"

şimdi durumu telafi etmesi için şımarıkça isteklerim var hayattan..henüz obsesyonla tanışmadığım, anksiyetenin bir yün türü olduğunu sandığım zamanları geri istiyorum..kocaman bir aile içinde büyümüş olmayı, sahip olduğun genlerin beyin kimyasını zerre etkilemediği , istediğin anda hafızanı kaybedip herşeye yeni baştan başlama şansının olduğu bir evrende yaşamayı ve... aslında hepsi bu kadar sanırım.. bi de dünya barışı..ki bu insanoğlu yeryüzünden silinip gittiğinde kendiliğinden olcak zaten..

11 Şubat 2009 Çarşamba

isterdim ki biz..

artık hiçbir şeye fazla şaşırmıyorum..hiçbir şeyin kurbanı gibi hissetmiyorum kendimi..hayatımın bütün sorumluluğu öylesine kendi omuzlarımda ki bazen şuçlayacağım biri olsaydı daha iyi olurdu diyorum..olanlara hala üzülmediğimden değil ama herşey gerçekten olayları nasıl karşıladığınla ilgili..zaten her konuda kendini suçlamaya alışmış biri olarak bu durumu kabullenmek pek de zor olmadı..hepimiz aslında ne kadar yalnız olduğumuzu taa içimizde hissederiz..varoluşumuzla birlikte gelen o kadim his...çoğumuzun ömrü de bununla baş edecek bir yol bulmakla geçiyor..kimseyi suçlamıyorum..herkesin başetme yolu başka..ve hepsi ayrı ayrı güzel..yalnızca bazen fazla yalnız kalıyoruz..yine de bir araya gelişler güzel..keşke o anlar daha uzun sürse...